Okul Çökmüş, Duydunuz mu?
Eğitim —malumunuz— fiilen çökmüş durumda. “Eğitim” derken, hani şu çocukların sabah gidip öğleden sonra döndükleri okulları ve orada yürütülüyordu olan faaliyetleri kastediyorum. O faaliyetlerin eğitim diye adlandırılması ne kadar doğruydu, bahsi diğer.
Daha doğru bir deyişle, demek ki, adına eğitim diye geldiğimiz ve ne üretmesi gerektiği hususunda az çok mutabık kalsak da onu üretmediğini hepimizin bir biçimde bildiği, ama işliyordu olan bir sistemden söz ediyoruz. Aha işte o sistem, o işleyiş çöktü.
Birileri de bu çöküş sebebiyle fena halde endişelenmiş görünüyor.
Çocuğunu filanca okula değil de falanca okula gönderirken “falanca okulda okursa benim oğlum/kızım daha iyi bir insan olacak, daha verimli olacak, daha mutlu olacak” diye düşünen, hayaller kuran bir veli tasavvur edebiliyor musunuz? Ediyorsanız, peşinen söyleyeyim, hayal görüyorsunuz. Öyle ebeveynler yok. Siz de öyle değilsiniz. Okul, çocukları herhangi bir manada daha vasıflı yapma kabiliyetini çoktan kaybetmişti. Çalışan ebeveynler için ucuz bir çocuk bakımevi olmak ve çocuklar için de akranlarıyla sosyalleşme fırsatı sunmak dışında biricik fonksiyonu vardı, her bir neslin kendi içindeki tasnifini ve sıralamasını yapıyordu. “2005 doğumlular arasında falanca filancadan daha öndedir” gibilerden…
Okul uzun süredir böyle ve okulun böyle olduğunu memleketin eğitimcilerinden, siyasetçilerinden, münevverlerinden ve bürokratlarından daha önce idrak etmiş olan ahali, varını yoğunu seferber edip, çocuğunun birkaç kişinin daha önüne geçmesi için ne lazımsa yapmaya başladı. Kendileri de böyle yapan derin fikirliler, şimdi, “ama EBA, ama İnternet erişimi, ama herkeste yok” filan gibilerden kahır üretiyorlar. Akıllarınca buradan siyaset üretecekler.
Çocuğunun komşu çocuğunun önüne geçmesi için, böylece bir kişinin daha önüne geçmesi için bilmem hangi özel öğretmene bilmem kaç lira ödemek zorunda kalan —kendisini o ödemeyi yapmak zorunda hisseden— insanlara, “ama bak senin çocuğun, senin evinde İnternet bağlantısı olduğu için, şu kadar bin akranının önüne haksızca geçiyor” filan diyecekler ve… Bu adaletsizlik, o ebeveynin yüreğini burkacak, filan.
İşbu zevat kendi çocuklarının birkaç kişiyi sollaması için kırk takla atıyor olmasa, o sollanan çocuklarda biriken öfke ve nefretin ileride kendi kayırılmış çocuklarının başına dert olacağını hissetmiş, ona göre tefekkür etmiş olsa, son derece saygıdeğer bir itiraz olacak itirazları. Ama öyle değiller. Kıyıcı bir yarışta kendi çocuklarını heder ederken bile içleri sızlamıyor, aksine, üstlerine düşeni başkalarından daha iyi yapmakla, daha çok fedakârlığı göze almakla övünüyorlar.
***
Ankara Kavaklıdere’de bir büroda çalışıyordum. Evim Eskişehir’de idi, dolayısıyla Ankara’ya gittiğimde birkaç gece büroda yatıp kalkıyor, geceleri de çalışıyordum. Az aşağıda 7/24 çalışan bir lokanta vardı ve gece acıktığımda oraya gidiyordum. Yine bir gece aşağı indim ki, bir banka şubesinin önündeki mermer girişin üzerinde uyuyan bir çocuk gördüm. Benim kızımın akranı idi. Ben kat kat giyinmiş halde üşüyorken, oğlan eprimiş kıyafetiyle, mermerin üzerinde uyuyordu. Aniden, kızım için yaptığım her şeyin ne kadar beyhude olduğunu hissetmiş ve bu hissi de bir yerlerde yazmıştım.
Mealen şöyle bir şey…
Kızım büyüyecek. Eğer bu oğlan çocuğu da bu soğuklarda donup ölmezse, onunla birlikte büyüyecek. En iyimser tahminle, mesela polis olacak. Sonra kızım bir gösteriye katıldığında da onun karşısına çıkacak, bugünlerde birikmiş olan haklı öfkesiyle, copunu, hesapsız bir biçimde sallayacak.
Öyle oldu.
Gezi oldu. Kızım akranlarıyla birlikte Gezi’ye katıldı. Polis üniforması giymiş akranları da üzerlerine, düşmanın üzerine gider gibi gittiler. Sosyal medyada yaşanıyor olan ve şikâyetçi olduğunuz öfke ve nefreti de bu gözle değerlendirebilirsiniz. Ve… Siyaset ve bürokrasi koltuklarını işgal eden vasıfsız zevatın intikam duygularını da…
Eşitlik, adalet nutukları filan çekecek biri değilim, biliyorsunuz. Eşitsiz ve adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz ve dünya hep öyle olacak. Mesele eşitsizlik ve adaletsizlik değil, öfke ve nefret üreten fabrikaların fayrap etmiş olması.
Aha o fabrikaların başında, şimdi çökmüş olduğu için arkasından gözyaşı dökülen okul, ana aksında o okulun olduğu sosyal tasnif sistemi geliyor. Bence okulun arkasından ağlamak yerine, onu kibarca defnedip, yerine doğru dürüst bir sistem kurmaya çalışmak gerekiyor.
Öyle gerekiyor ve yapılmıyor. Yapılmayacak da… Çünkü kendisine dair kararları verirken bir kriterler sistemini kullanan okumuş çocuklar, memleket hakkında konuşurken bambaşka bir kriter sistemini kullanıyorlar. Kendi çocuklarının eğitimi bahse konu olduğunda şu kavram setiyle davranıyor, memleketin eğitim sistemi üzerinde ahkâm keserken bu kavram setiyle konuşuyor, yazıyorlar. Bu yaptıklarında da hiçbir tuhaflık görmüyorlar.