Habil ile Kabil kıssasını biliyorsunuz, iki kardeşin her birisi Allah’a birer hediye veriyorlar ve… Sadece birininki kabul ediliyor. Sadece birine iltifat ediliyor. Sadece biri muteber oluyor. Kıssaya yaslanarak, meselenin ekonomik olmadığının, itibar meselesi olduğunun çok eskiden idrak edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Ve “hepiniz eşit olmayacaksınız, bazıları daha muteber olacak, kimin daha muteber olacağı da Allah’ın takdiri,
Başlamadan… Geçende biri Davutoğlu hakkındaki düşüncemi sorduğunda, sorduğu o değildi ama şunu deme ihtiyacı hissettim: Eğer bir yanda Erdoğan öte yanda herhangi biri olsa, ikisinden birini seçmeye mecbursam o herhangi birini seçerim. Ama istisnası var. Eğer o herhangi biri Davutoğlu ise Erdoğan’ı seçerim. Sonra, biraz düşününce, mesela Erdoğan ile Gül arasında tercih yapmak zorunda kalsam
Kişisel bilgiişlem endüstrisi için en cazip hedef kitlelerden biri, ta en başından beri, çocuklardı. Grafik arayüzler ve fare gibi cihazlar piyasaya sürüldüğünde de çocuklara yönelik uygulamalar geliştirildi. Ancak ikna edilmesi gereken kesim çocuklar değil, ebeveynleriydi —parayı onlar ödeyecekleri için. Dolayısıyla, birçok başka şeyin yanı sıra, bilgisayarda çizim yapmayı sağlayan programlar da geliştirildi. Basit bir fare
Önceki gün dedim ki, “Erdoğan’a inanıyorlar, dediklerine değil”. Aynı şey değil mi? Değil. Dediklerine inanıyor olsalar, o aynı lafları başkaları dediğinde de inanmaları lazım gelirdi. Dediklerine inansalar, neredeyse aynı gün içinde yüz seksen derece döndüğünde, Erdoğan’ın peşinden ayrılmış olurlardı. Hepimiz —siz, ben, Erdoğan, Erdoğan’dan nefret edenler, Erdoğan’a bayılanlar— biliyoruz ki, defalarca test ettik ki, hal
Erol, 1970’lerde yapılmış, Lloyd George and the Turkish Question adlı bir tezi paylaşmış (https://circle.ubc.ca/bitstream/handle/2429/20953/UBC_1978_A8%20H57.pdf?sequence=1). Okurken durmadan Davutoğlu gelip durdu aklıma. Birçok sebeple. Bir defa Lloyd George’un, Davutoğlu gibi biri olduğunu hatırlıyoruz. Dünyayı siyah beyaz gören, Britanya İmparatorluğunun yüce menfaatlerini zavallı kavramlaştırmalarına iliştiren, gerçeklikle zaten zayıf olan bağı zamanla iyice kopan, kurduğu hayaller için başta “dostları”