Etiket: Demirel

Ahali ve Düşmanları

Bu pandemi geçip gidecek ama ağır hasar verecek. Bir açıdan bakınca başımıza daha önce benzeri gelmemiş, orijinal bir dert değil. Savaşlar da öyle şeyler değiller. Mesela bir uzaylı istilasına maruz kalsaydık, “aha bu orijinal bir şey” diyebilirdik ama maruz kaldığımız şey, insan türünün belalar ansiklopedisinde yeni bir başlık açmayı gerektiren bir şey değil. Ve fakat

Makinist! Işıkları Söndür!

Nereden başlasam bilemedim, iki ayrı yerden başlayıp aynı yerden denize dökülmeye çalışayım. Mücahit Bilici, Duvar’da, bence kesinlikle okunması gereken bir yazı yazmış. Kavramların yetmediği —veya artık yetmez olduğu— durumda ne yapılabileceğine dair şık bir deneme. Kürtlüğü Bilici’nin bildiği gibi bilemem. Bir özne —veya Bilici’nin daha sevebileceği bir deyişle, bir varlık— olarak Kürtlük, bakılıp da görülmeyenleri

24 Ocak

1980 yılının yılbaşı olmalı. Yoksa rahmetli İbo ile, Ankara’nın buz gibi kış gecesi, Tunus Caddesindeki bekâr evimizin terasında ne işimiz olacak! Herhalde içerideki kalabalığın ürettiği yoğun sigara dumanı İbo’yu fazlasıyla rahatsız etmişti ve biraz hava almak istemişti. Ben de ev sahiplerinden biri olarak ona eşlik etmeye kendimi mecbur hissetmiş olmalıyım. Bugünler kadar zor olmasın, zor

Çoruhlaşma

Açılın, dünyanın en eski paradokslarından birini çözüme kavuşturmaya geldim. Paradoksumuzun Murat Sevinç tarafından dile getirilmiş hali şöyle : ”Tarihte liderlerin/kişilerin rolü her zaman tartışılır. Bazı tarih okumaları kişilere gereğinden fazla önem verirken, bir diğeri olup biteni tümüyle sosyal-sınıfsal çatışmalarla açıklama eğilimindedir. Herhalde doğru yorum, her iki yaklaşımı birlikte düşünmek olur. ‘Toplumların tarihi, sınıf çatışmalarının tarihidir,’

Kemoterapiden Kalan

Önceki gün dedim ki, “Erdoğan’a inanıyorlar, dediklerine değil”. Aynı şey değil mi? Değil. Dediklerine inanıyor olsalar, o aynı lafları başkaları dediğinde de inanmaları lazım gelirdi. Dediklerine inansalar, neredeyse aynı gün içinde yüz seksen derece döndüğünde, Erdoğan’ın peşinden ayrılmış olurlardı. Hepimiz —siz, ben, Erdoğan, Erdoğan’dan nefret edenler, Erdoğan’a bayılanlar— biliyoruz ki, defalarca test ettik ki, hal

Viski

Gazete Duvar’da Orhan Gazi Ertekin’in “Boğazda Viski İçip Çağlayan’da Duruşmaya Girmek” adlı yazısını görmüş ama okumamıştım (https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/11/02/bogazda-viski-icip-caglayanda-durusmaya-girmek/). Ali Duran Topuz “Anti-Hukuk Günlerinde Yeni Yargı” adlı yazısında gönderince okudum (https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/11/04/anti-hukuk-gunlerinde-yeni-yargi/). Ertekin’in yazısından da eski bir yazıya ulaştım ki, bence okunması gerekiyor (http://www.radikal.com.tr/radikal2/musterih-olun-yargi-degismedi-1064531/). Meseleyi biliyorsunuz, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı, akademisyen sanık vekiline “Ama Beşiktaş’ta, boğazda