Sanık sandalyesine oturtmaya çalıştığım kesimler hakkında fazlasıyla müsamahasız olduğum hissine kapılabilirsiniz. Öyle olmadığını iddia edecek, bunu da memleketin medya düzeni ile örneklendirecektim. Alper Görmüş, muhalefetin operasyon görünümlü Gara trajedisine gösterdiği reaksiyona altlık olsun diye 90’ların medya düzeninden bir hatıra paylaşmış. İlaç gibi geldi. Bence okumalısınız. Neymiş? Devletin musluklarına yanaşık parselleri kapmış olanlar akla sığmaz şımarıklıkları
Richard Florida 2010’da The Great Reset adıyla bir kitap yazmış. Yeni haberim oldu ve yeni haberim olmasından utandım. Okumaya başlayınca da kendimi fevkalade lüzumsuz hissettim, adam benim söylemeye çalıştığım her şeyi yazmış gibi görünüyor. Şimdilik anladığım, içinde debeleniyor olduğumuz ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen krizi geçmişteki benzer dönemler ile mukayese ediyor, bambaşka bir geleceğin bugünlerde
12 Eylül —şu içinde yaşadığımız Türkiye şartlarını bir yana bırakırsak— başıma gelmiş en katlanılmaz şeydi, başlarken tespit edeyim. Bugünkü şartlara kırk yaş genç yakalansaydım nasıl hissederdim, onu da bilemiyorum. Neticede öznel değerlendirmeler yaptığımın, hepimizin öyle yaptığının, nesnellik diye bir şeyin mümkün olmadığının farkındayım. Esasen bugün yaşamakta olduğumuz her şeyin, öyle veya böyle 12 Eylül’ün çocukları,
Daha önce anlatmış olmalıyım, Gezi’nin hemen ardından, bir vakitler zat-ı şahanelerinin iltifatına mazhar olmuş ama bir zamandır eski parıltılarından uzak olan bir grupla sohbet ediyorduk. “Ah ne vardı Reis, ‘nedir derdiniz çocuklar’ diyeydi” edasında sitemlerinden sıkıldığımda, “siz bu adamın eteğinde onca dolaşmışsınız ama adamı hiç tanımamışsınız” dedim. “Artık o kubbede sesinizin yankılanma şansı yok, gün
Alper Görmüş Serbestiyet’te laik nihilizm diye adlandırdığı ruh halinin gel-gitlerini özetlemiş. Türkiye’de belirli bir çevrenin temel belirleyeninin laikçilik olduğu tespitine itirazım yok. AKP’ye muhalif olanların altında toplanacakları başka bir bayrak açılmadığı/açılamadığı —açılmasına Baykal tarafından mani olunduğu— için, bütün muhalefetin laikçi hassasiyetlerin şemsiyesi altında tasnif edilmesine ise itirazım var. Türkiye’de laikçi olarak nitelenebilecek sosyoloji, dinci olarak
Önceki gün dedim ki, “Erdoğan’a inanıyorlar, dediklerine değil”. Aynı şey değil mi? Değil. Dediklerine inanıyor olsalar, o aynı lafları başkaları dediğinde de inanmaları lazım gelirdi. Dediklerine inansalar, neredeyse aynı gün içinde yüz seksen derece döndüğünde, Erdoğan’ın peşinden ayrılmış olurlardı. Hepimiz —siz, ben, Erdoğan, Erdoğan’dan nefret edenler, Erdoğan’a bayılanlar— biliyoruz ki, defalarca test ettik ki, hal
Aydınlanma aklına ilham olan Newton fiziği iyiydi. Platon’un dünya kavrayışı gibi iyi. Basit, evrensel, deterministik, çizgisel (sequential), lineer, sürekli (continuous) ve saire… Her ikisinin de belki bir tek kusuru var, âlem Newton fiziğinin ve Platonik kavrayışın ima ettiği gibi değil. Newton’un çağdaşları, Newton’un fiziğinde ufak tefek düzeltmeler yaptılar. Onu rafine ederlerken, esasen, âlemin sırrının Newton