Avrupa’da Evlilik ve Aile

Berktay’a üzülmeyi sürdürüyorum. Ama kendi açımdan seviniyorum, çünkü bazı şeyleri dile getirmeyi fena halde kolaylaştırıyor Berktay’ın halleri  (alıntılarda imlaya dokunmadım).

“Oysa Kavimler Göçü büyük bir hendek, hattâ bir uçurumdu gerçekten. Birinden diğerine evrimci bir geçiş söz konusu değildi” demiş. Duby’i okumadım, Berktay’ın anlattığı şekliyle hadise nasıl olmuş? Avrupa denen coğrafyada Roma düzeni varmış. O düzenin muhtelif unsurları arasında kadın-erkek ilişkisini ve aileyi düzenleyen bir takım yordamlar/kurumlar da varmış. Kavimler göçü olmuş, Germenler Avrupa coğrafyasının batısına, Slavlar da doğusuna inmişler. Tabii olarak da kendi yordamlarıyla gelmişler. Sonra o yordamlar, Kiliseyle temas edince değişmiş ve…

Ben demiyorum, kendisi öyle söylüyor.

Georges Duby’nin Şövalye, Kadın ve Rahip’i buna işaret ediyordu her şeyden önce. Evlilik ve aile kurumu, eski Ortadoğu, Yunan ve Roma uygarlıklarından dümdüz Ortaçağa intikal etmiş değildi. İS 1000 dolaylarından itibaren yeniden icat edilmişti. Yeni bir evlilik ve aile kurumuydu. Germen kabile toplumunun savaşçı soyluluğuna özgü, görece özgür ve eşit kadın-erkek ilişkilerine Kilisenin de dahil olmasının sonucuydu. Gene tersten söylersek, güneyden, Ortadoğu’dan ve Akdeniz’den gelen Kilise (Rahip) daralttı ve kısıtladı (ama tamamen yoketmedi) kuzeylilerin önceki, primordiyal serbestliğini. Batıda modern evlilik ve ailenin temeli, kökeni, işte bu yeni formüldü.”

İnsan bunu söylerken nasıl olur da “evrimci bir geçiş söz konusu değildi” der? İşte evrimci bir geçiş olmuş, Germen kabile toplumunun evlilik ve aile kurumu evrimleşmiş ve bugünkü Batılı modern evlilik ve ailenin temeli olmuş.

Tekrar soruyorum, insan nasıl olur da bu süreç için “evrimci bir geçiş değildi” der?

Birincisi, baktığı özne evrimleşmemiş. Yani evrimleşmeyen bir özne var, eğer Duby’nin hikâyesi doğruysa ve Berktay o hikâyeyi bize doğru aktarıyorsa. O özne Yunan ve Roma uygarlıklarının ilgili kurumları. Yani, “ah hep Batı merkezli baktık, bakmamalıydık” diye günler boyunca kafamızı ütüleyen Berktay, hâlâ, gözlerini dikmiş aynı özneye bakıyor. O öznenin, özüne bakıyor. Ben de haliyle üzülüyorum Berktay’ın bu hallerine —Batı merkezlilikten kurtulmak için harcanan onca emek ve çaba beyhude miymiş yani!

Apaçık görünüyor ki ortada bir icat yok, zaten mevcut olan, fatihlerin bir takım anlayış ve kurumları var. Onlar Kiliseyle temas edince —çevre değişince— değişmişler. Evrimleşmişler.

İkincisi, Berktay evrim denen süreci anlamamış, bilmiyor. Daha önce defalarca demiş olsam da tekrarlamazsam olmayacak “all evolution is co-evolution” —evrim birlikte evrimden ibarettir. Mesele sadece herhangi bir öznenin evrimi olarak ele alınamaz. Eğer Yunan-Roma adabını taşıyan Kilise Germen kurumlarının birini değişmeye zorlamış, o değişen kurum da zamanla Yunan-Roma muadilini ortadan kaldırmışsa… Aha, evrim.

İlaveten… Evrimin bir vakit bir yerlerde bir icat yapmayacağı, dümdüz yol alan bir süreç olduğu —teknik tabirle “lineer diferansiyel denklemlerle ifade edilebilir sürekli bir fonksiyon” olduğu— fikri evrim teorisinden, en azından teorinin bugün ulaşmış olduğu halden mülhem bir fikir değil, Aydınlanma aklından mülhem bir fikir.

Evrim, gündelik dildeki manasında sürekli bir fonksiyon, ama her noktada türevi alınabilir değil. Yani matematiksel manada sürekli değil. Daha doğrusu olması şart değil. Öyle olmasaydı, bugün karmaşık organizmalarda gözlediğimiz gözün, beynin, kulağın, kanadın, yüzgecin ve sair donatının hepsinin prototiplerinin, ilk canlı organizmada gömülü olarak mevcut olduğunu kabul etmemiz gerekirdi. Öyle bir şey yok. Bir safhada kanat diye bir şey zuhur ediyor mesela. Sıfırdan mı? Değil. İcat mı? Evet.

Yahu ne var işte, adam kendisi de “Ne ki bu, çok daha genel bir anlamda Avrupa’nın da doğuşu demekti. Akdeniz İlkçağı (Yunan ve Roma), Avrupa değildi henüz” demiş, terminolojiye bu kadar takmak da hakça mı? Bence hakça. Çünkü sözünü ettiğim terminolojik hatalar, masum şeyler değil. Kendi başlarına olsalar tali birer mesele olarak ihmal edilebilirlerdi belki ama öyle değiller. Birisi dünyayı Batı merkezli okumayı sürdürmekten, öbürü ise Aydınlanma aklının manasız ve temelsiz bir varsayımından zuhur ediyorlar.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin