Siyasetsiz?

Memleketin literatürüne siyasetsiz seçmen diye bir ucube terim kazandıran Ateş İlyas Başsoy, geçtiğimiz seçimde CHP Genel Merkezinin mutfağındaydı, anlaşıldığı kadarıyla. Yine anladığım kadarıyla, mezkûr seçimdeki CHP zaferini, kendisinin fikirlerinin nihayet hayata geçirilebilmiş olmasıyla açıklamaya hevesli.

31 Mart’ta aynı seçimi mi yaşadık? Sandık neticelerini siyasetsiz seçmen mi tayin etti?

Sandık sonrası araştırmalar yapıldıysa yayınlanmadı. Yayınlandıysa ben görmedim. Dolayısıyla kimlerin nasıl davrandıkları hakkında bir tür veriden mahrumuz. Ama başka her türlü veri elimizin altında. Katılım oranı kabaca aynı kaldı. Daha önce iktidar blokuna oy veregeldiği halde bu seçimde muhalefet blokunun adaylarına oy verenler ciddi oranda düşük. Onlar da, mesela ilçe belediye başkanlığı veya belediye meclisi seçimlerinde yine iktidar blokuna oy verdiler. Büyükşehirler dışında, bloklar arasında kayda değer bir kayma olmadı. Aslında büyükşehirlerde de —Bursa gibi birkaç istisna dışında— kayma olmadı ama zaten bloklar arasında kritik bir denge vardı, küçük oynamalar kimin kazandığını değiştirdi. Ve saire…

Esas mesele şu ki, dibine kadar siyasi bir tutum alındı. Siyasete en bigâne olan bile sandığa, siyasi tercihini sergileme kararlılığıyla gitti. İstanbul’da İmamoğlu’na suyu ve ulaşımı ucuzlatacak diye oy veren belki de bir tek kişi yok. Ama Erdoğan’ın panzehri olduğu kanaatiyle —veya olacağı ümidiyle— giden milyonlar var.

O milyonların önemli bir bölümü oy vermeye gitmeyecekti. Seçimden iki ay önceye kadar, gerek araştırmaların ve gerekse gözlemlerin gösterdiği şey, buydu. Bir kısmı —özellikle HDP’ye oy vermeye alışmış olan kesim— mevcut aktörler içinde içlerini ısıtan biri olmadığından ve hemen hepsi sandıkta netice alınabileceğine inanmadığından… Siyasetsiz olduklarından değil yani…

Ancak üç husus dengeleri değiştirdi.

Birincisi, İmamoğlu seçimi kazanabileceği ümidini uyandırdı. Esas mühimi, Erdoğan’ın antitezi bir profil verdi. Erdoğan’ın birçok farklı antitezi olabilirdi, İmamoğlu o olabilirliklerin birini —ama kararlılıkla— üretti.

İkincisi —ve bence en mühim olanı— Kürtler sandığa gideceklerini ve Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun destekleyeceklerini hissettirdiler. Kürtlerin tercihi diğerlerinde bir nevi borçluluk duygusu uyandırdı ve ilaveten seçimin alınabileceği ümidini yarattı.

Üçüncü olarak Erdoğan seçimi bir nevi güven oylamasına çevirdi.

Hal böyle olunca, sandığa gitmeyebilecek muhalif seçmenler elektriklendiler ve sandığa gittiler. Su ve/veya ulaşım ucuzlayacak diye değil, güvenoyu isteyen Erdoğan’a “Hayır” deme vazifesinden kaytarmamak için. Dahası, sandığa gitse AKP’ye oy verecek seçmenlerin bir bölümü —küçük de olsa kimin kazandığını etkileyebilecek bir bölümü— Erdoğan ve şürekâsının seçimi bir iç savaşa dönüştürmesinden rahatsız oldular ve sandığa gitmediler.

Netice böyle zuhur etti.

Neyin siyasetsizliği?

***

31 Mart’ta sandığa yansıyan toplumsal harita yeni bir şey değil. Hanidir toplum 50-50 civarında bölünmüş durumda ve daha önce de öyle bölünmüş olsa da ilk defa 7 Haziran’da derdini ifade edebilecek mekanizmalar bulmuş, ifade etmişti. Yani toplumda 2019 başında bir şey değişmiş değil. Ama 2019 başına gelindiğinde muhalif 50’de derin bir yılgınlık, hayal kırıklığı, ümitsizlik birikmişti. 24 Haziran’da mühürsüz oy pusulaları filan gibi biçimsizlikler olmadan Erdoğan o oyu almış olsaydı da, muhalif kesim bu kadar mağlup başlamazdı maça. Ama bir yandan Muharrem İnce basiretsizliği, öte yandan “bunlar seçimde her şeyi göze alabilirler, ne pahasına olursa olsun kazanırlar” varsayımı, muhalefette süngüleri düşürmüştü.

Ve…

7 Haziran’da esasında en azından yüzde elli olduklarını göstermiş ve görmüş oldukları halde, bir yandan HDP’nin ellerinden alınması karşısında çaresiz kalmış, öte yandan HDP’nin ellerinden alınmasına CHP’nin taşeronluk yapmış olması yüzünden çaresizliği büyümüş olan kesimleri sandığa götürmek iyiden iyiye zorlaşmıştı.

O zorluğu aşmaya sebep olan, yukarıda da işaret ettiğim gibi, (a) adaylar, (b) Kürtler ve (c) Erdoğan’ın ne kadar müşkül bir durumda olduğunu göstermesi oldu. Ateş İlyas Başsoy’un manasız stratejisinin bunda zerre kadar hissesi yok. Eğer varsa, siyaseten ateşi yükselmiş kesimleri kesmeyen siyasetsizleştirmeye yaptığı katkıyla, oy oranlarının yükselebileceği kadar yükselmemesine sebep olduğu düşünülebilir.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin