ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezunlarının platformunda, bir dönem, memlekette/dünyada verimliliğin yeterince önemsenmediği, kolaylıkla şimdiki seviyesinin üzerine çıkarılabileceği gündeme geldi. Hemen herkes hararetle katıldı. Eh, tartışanlar Endüstri Mühendisi olduğuna göre, Endüstri Mühendisliğinin esas mevzuu da verimlilik olduğuna göre, anlaşılmaz bir şey yok. Sonra, aynı toplulukta bir dönem, memlekette/dünyada üretimin düşük olduğu tespiti yapıldı ve yine hemen herkes
Adam —adı mühim değil— diyor ki mealen, imalat bandının icadıyla vasıflı işgücünün değeri düşmüş. Başkalarının yapamadığı şeyleri yapabilen “becerikli” insanların işlerini herhangi bir vasfı olmayanlar da yapabilir olunca, işgücünün sermaye karşısındaki pazarlık gücü azalmış. İma o ki, bugün yaşadığımız musibetlerin pek çoğu bu sebepten kaynaklanmış. Tespitler doğru mu? Doğru. Ama adam tarihçi. Madalyonun öteki yüzünü
Geçenlerde OpenAI, GPT-3’ü duyurdu. Sevdiğiniz bir şairin tarzıyla bir şiir talep ediyorsunuz, yazıyor. Filan. Çok geçmeden The Guardian’da, GPT-3 tarafından yazılmış bir makale yayınlandı. İşte biz bunları hep önceden haber vermiştik (burada bir gülümseyen surat olacak). Çocuklarınızın nasıl bir dünyada yaşıyor olacağı hususunda, GPT-3’ün işkilli Süleyman’dan daha müessir olacağına dair bahse girerim. O kadar uzak
Komplekslik ve emergence hakkında bir okuma listesi önerebilir durumda mıyım? Zannetmiyorum. Birkaç sebeple zannetmiyorum ama o sebeplere —ve arkasından derme çatma bir okuma listesine— geçmeden önce, mevzuu kendi takip edebildiğim biçimiyle özetleyeyim. Bildiğim kadarıyla 1950’lerde Bertalanffy liderliğinde bir ekibe bir bilim ısmarlandı. Bu çabanın neticesinde Genel Sistem Teorisi denen disiplin doğdu. Paralel olarak, başka bir
Damasio’nun Descartes’in Yanılgısı’ndaki en çıplak misallerden biriydi yanlış hatırlamıyorsam, eğer endokrin sistemimiz olmasaydı, karşıdan karşıya geçmek için kaldırımdan caddeye adım atıp atmayacağımıza bile karar veremezdik. Şöyle anlıyorum: Belki de uzaktaki otomobilin hızını, aradaki mesafeyi filan uygun bir hassasiyetle hesap edebilirdi sinir sistemimiz ama adım atmak veya atmamak için fazlası lazım. Otomobilin bize çarpmasını umursamamız lazım,
Go diye bir oyunun mevcudiyetini ve kurallarını, küçükken, Bilim ve Teknik dergisinden öğrenmiştim. Hemen bir tahta çizmiş, pullar kesmiş, birilerine bildiklerimi aktarmış, oynamaya çalışmıştım. Kuralları bilmek ile oynamayı bilmek arasındaki farkı, zannımca, ilk defa Go sayesinde hissettim. Benzer bir duyguyu, mesela satranç öğrendiğimde ve oynadığımda hissetmemiştim. Elbette satrancı da doğru dürüst oynayabiliyor değildim ama oynamayı