Vicdan Otoritesi
Geçen gün demiş oldum ki başka şeylerin yanı sıra…
Termodinamik derslerine girince termodinamik öğrenmezsiniz ama müfredatta olmayan birçok şey öğrenirsiniz. Sizin bilmediğinizi bilenler var. Onlar uzman. Onlara boyun eğmelisiniz. Bilgi dediğiniz şey, işte böyle belirli noktalarda yoğunlaşır ve oralardan yayılır.
Dersin müfredatında olmayan bu tür bilgileri, dersin formu vasıtasıyla öğrenirsiniz. Yani? Hani şimdi geniş yığınları biat kültürü filan diyerek aşağılıyorsunuz ya, esasen biat mekteplerde üretilen bir şey. “Ama olur mu, biz birilerine biat etmiyoruz, bilimin otoritesine biat ediyoruz” filan diye geliyorsa aklınıza…
Malum, bir pandemimiz var. Ne yapmak lazım geliyor? Bu hususta epidemiyoloji uzmanlarının diyecekleri var. Diyelim ki —olacak iş değil ya— hepsi ağız birliği etti, tastamam aynı programı teklif etti. İyi ama immünoloji uzmanları muhtemelen başka şeyler söyleyecekler/söylüyorlar. Psikologlar başka, sosyologlar başka, iktisatçılar başka, şehirciler başka… Pandemi filanca uzmanların ilgi alanına girebilir ama insana ve topluma dair olan hiçbir şey tek bir uzmanlığın perspektifiyle kucaklanamaz.
“Uzmanlara kulak vermeyelim” filan diyor değilim. “Meseleyi —hiçbir meseleyi— uzmanlara ihale edemeyiz” diyorum. Ama gördüğünüz/gördüğümüz gibi, mesela “pandemi konusunda bir doğru program var, o doğru programı bilenler var, onlar karar versinler biz uygulayalım, daha doğrusu şu ahmak ahali uygulasın” diye özetlenebilecek bir yaklaşım fevkalade yaygın. “Yahu bir oturup tartışalım, en azından tartışılsın ve izleyelim” diyen, neredeyse yok. Uzmanlar da zaten, “işin bu yanından bakınca mesele böyle” filan demiyorlar, öğretmen edasıyla, son noktayı koyuyorlar. Son noktayı koymayanları da ahali dinlemiyor.
Sizi temin ederim ki, işbu hal, işbu ruh hali, tamamen mekteplerin mahsulü. Mekteplerin formunun…
***
Termodinamik derslerine giriyorsunuz ve termodinamik öğrenmiyorsunuz. Ama iyi kötü bir imtihan yapılıyor, ucundan kıyısından geçer not alıyorsunuz. Artık termodinamik biliyorsunuz, teyit edildi. Size sormalılar. Siz otorite oldunuz.
Neyin otoritesi oldunuz?
Her şeyin.
Bir defa, zaten termodinamik dersinden çıkıp ekonomi dersine girmiştiniz, ondan çıkıp optimizasyon dersine… Hepsinden geçer not aldınız. Hepsinin otoritesi oldunuz.
Ama ilaveten… Termodinamik âlemin saklı sırrını ifşa eden bilim. O değilse ekonomi öyle, her şey iktisadi, iktisadın penceresi çok geniş, her yeri görüyor. O da değilse? Optimizasyon öyle. Evrim bile bir optimizasyon süreci. Filan.
Dolayısıyla her şey hakkında otoritesiniz siz. Ama bu “her şey hakkında otorite” olma hali için yukarıda sözünü ettiklerime bile lüzum yok. Siz, bilginin —yani bilimin— karşısında el pençe divan durmayı kabul ve tercih etmiş, aydınlık bir bireysiniz. Abuk sabuk tercihler yapan şu ahmaklarla aynı sayılabilir misiniz?
Tekrarlayayım, müzakere imkanlarını ortadan kaldıran kavrayış, bir otoriteye gönüllü boyun eğmeye yol açan şey, mekteplerde, mekteplerin formu vasıtasıyla yeniden üretiliyor. Tamamı aynı tornadan geçmiş bireyler olarak da, “o otorite değil, bu otorite” diye kamplara ayrılıp dövüşüyoruz.
Kamplara ayrılıp dövüşmekte bir beis yok. Esasen dövüşemiyoruz. Dövüşebilsek, öğreneceğiz. Bütün imkânları seferber edip, filanca otoriteyi hâkim kılmaya uğraşıyoruz. Bunun yolu da, falanca otoriteye boyun eğmiş olanları imha etmekten geçiyor. Onlar —gençlerin pek severek kullandıkları tabirle—eğitilemezler.
Tabir ne çok şey söylüyor. Kendisi eğitilmiş. Esasen mesele eğitilmiş olmaktan ibaret, ihtilaflar herkes eğitildiğinde ortadan kalkacak. Ve siz eğitilemezsiniz. Dolayısıyla ortadan kaldırılmanızdan gayrı çözüm yok. Nokta.
***
Eh, her hususta hükme varabilirsiniz, çünkü her konuda otoritesiniz. Ama biraz da derince biri olmanın iyi olacağını hissetmişseniz, deprem konusunu sizden daha iyi bilenler var, pandemi konusunu da, şehircilik konusunu da… Öyle tanımlı alanlarda konuşurken dilinizi ısırsanız iyi olacağına karar verdiniz.
Dert değil. Solcu olursunuz. Yani vicdan otoritesi.
Siz çok vicdanlısınız. Diğerleri gibi değilsiniz. Vicdan da size sorulmayacak da kime sorulacak yani!
Ve…
Şu vicdansızlar yok mu, hepsini eğitmek gerekiyor. Ama olacak gibi de değil, o halde hepsini imha etmeli.
Vicdana gel…
Solcu olamıyorsanız? Dindar olursunuz. Din, zaten vicdan demektir. Kim aksini söyleyebilir? Şu mu? O zaten dinsiz, kâfir. Onu imha etmek, insanlığın selameti için elzem. Gerçi imha etmeden önce bir şans daha vermek gerekir. Diliyle kabul etsin kâfi. Yani inanmasa bile sağda solda aksine laf etmezse göz yumarız. Vicdanlıyız biz.
***
Uzatmayayım…
Şöyle oturup konuşulacak, herhangi bir neticeye varmayabilecek sohbetler edilecek, o esnada öğrenebileceğimiz, kendimizi geliştirebileceğimiz bir dünyamız yok. Sadece bizim değil, kimsenin yok. Kendimizi geliştirmek filan gibi bir derdimiz yok. Çünkü gelişmişiz biz. Kolay mı, onca dirsek çürüttük, diplomalar aldık. Biliyoruz. Bilimin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Bir laf ediliyorsa, bir hükme bağlanmalı. Yapılacak iş karara bağlanmalı. Eveleyip gevelenmemeli, ne yapılacağı tayin edilmeli. Sonra da o yapılacak olanın önüne çıkanlar… Susturulmalı. Susmuyorlarsa? Kendileri bilir.
Herkese çok normal görünüyor gibi görünen bu kavrayış, neredeyse sadece mekteplerin mahsulü. Eskiden de insanlar birbirlerini tekfir edip öldürüyorlardı ama o tutumun arkasında şimdiki gibi bir kavrayış yoktu. Yalınkat bir “sen bizden değilsin, malın, canın bize helal” anlayışı vardı. Şimdi ise din bile, âlemin işleyişini kavramış olan öznelerin, âleme nizamat vermek uğruna zalim olmayı meşrulaştırmalarının bir enstrümanı. Eskiden de herkes kendisinin haklı olduğuna iman etmiş olabilirdi ama bir biçimde ötekiler ile eşit düzlemdeydiler. Şimdi herkes herkese yukarıdan bakıyor, öğretmen kürsüsünden…
Nostalji yapmak aklıma en son gelecek şey. “Eskiden ne güzeldi” filan diyor değilim, mevcut kavrayışın evrensel bir kavrayış olmadığına ve bütünüyle mekteplerin mahsulü olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Ve işbu kavrayış iflas ederken, önce onun fideliği olan mektepler çöküyor. Ne güzel!