Scientific American’da John Horgan, koronavirüs üzerinden sağcı postmodernizmi hedef tahtasına yerleştirmiş. Bu vesileyle, Kuhn’la bir vakitler MIT’de yaptığı bir söyleşiyi hatırlatıyor. Bazı şüpheciler, mesela HIV’nin AIDS’e yol açıp açmadığını sorguluyorlarmış. Beyim demiş ki Kuhn’a, “haklı da olabilirler haksız da, ama haklılarsa da, haksızlar da, bunun sosyal/kültürel/dilsel bağlamla bir alakası olamaz.” Kuhn başını sallayıp, Horgan’a pek
Osman’la sohbet ederken, laf nasıl geldi hatırlamıyorum, “çok iyimsersin” dedi. Şaşırdım. Biraz eşeleyince… Galiba belirtmek gerekiyor. İnsanlık bu badireyi atlatınca başka bir faza geçecek. “Aha tam da benim istediğim kıvama gelecek” filan demiyorum. “Dünya şimdiki haliyle bana layık değil, hayat beni hak etmiyor ama ben, efendiliğimden, katlanıyorum bütün bu biçimsizliklere de, pandemi sonrası dünya kendisine
Geçende Halil Berktay yaşananlara söyleyecek söz bulamamış, Orhan Veli’yi imdada çağırmıştı. Ben de öyle yapayım. Neler yapmadık şu vatan için!Kimimiz öldük;Kimimiz nutuk söyledik. *** Ota boka konuşan şahsı, onlarca çocuğumuzu kaybettiğimiz saatlerde sükût içindeydi. Şeyinin kılı olmaya hevesli olanlar ise, “şu kadar unsuru etkisiz hale getirdik” gibilerden caka satıyorlardı. Onlarca çocuğumuzun öldüğünü bildikleri saatlerde, işi
Çin mevzuu dolaşıma sokulduğunda, yani Çin’in gümbür gümbür geliyor olduğu hikâyesi tuğla tuğla örülmeye başladığında, birçok yeni düşman daha kazanmıştım. Çünkü Çin hikâyesinin ABD’nin hizmet-içi ihtiyaçlarına binaen üretilmiş olduğunu, başkalarının mevzuu kendi üstlerine alınmasının çok da manalı olmadığını iddia etmiştim. Bu tutumum da hikâye üzerinden nevzuhur endişeler edinmiş olanları kızdırıyordu. Elbette Çin’i önemsiyordum, sanayi toplumu
Dünyayı lise tarih kitaplarının ima ettiği biçimde, “Trump şu kararı verdi, Putin bu kararı verdi, Erdoğan şöyle yaptı, falanca kazandı, filanca kaybetti ve tarih oldu” şemalarıyla okuyanlar anlayamayacak olsa da… Meseleyi Berktay’ın Franco dünyaya hükümdar olmaz tespitiyle örnekleyeyim. Evet, Franco şöyle yaptı, Hitler böyle yaptı, Britanya hükümeti şöyle davrandı, filan… Böyle şeyler olmadığını söylemiyorum. Ama
Dünya, fıtratı icabı, öngörülebilir bir yer değildi. Ancak içinde yaşadığımız dönemde tecrübe ediyor olduğumuz öngörülemezlik hali, dünyanın genetik kodundan kaynaklanan öngörülemezlikten bir hayli farklı. Öyle zannediyorum ve uzun süredir de o ekstra öngörülemezliğe işaret edip duruyorum. Bundan kırk yıl öncesinin şartlarında Türkiye Suriye topraklarında bir operasyon yapsaydı, o operasyonun nasıl gelişeceği ve neticeleri hakkında da
Bereketli bir gün. Altlık T24’ten: Caretta caretta yavrularını denize siz taşırsanız, balıklara yem yaparsınız diyor. Şöyle oluyormuş, yavrular denize doğru sürünürken vücutlarındaki yumurta sarısı bağından kurtuluyor, kan ve besin kokusunu kaybediyorlarmış. Bu sayede de balıklara yem olma riskini minimum düzeye indiriyorlarmış. Ayrıca kasları çalıştığı için tıpkı bir sporcu gibi uzun yüzüş deneyimine hazırlanıyorlarmış. Ay ama
Halil Berktay Serbestiyet’te uzun bir yazı dizisi yayınladı (bağlantı, şu ana kadarki son yazıya gidiyor, oradan, önceki yazılara ulaşılabilir). İnsan topluluklarının arınma ritüellerinin tarihini kısaca geçip, Marksizm’le —daha doğrusu Leninizm/Stalinizm’le— kendi hesaplaşmasında uzun uzun oyalandı. Ben şöyle anladım: Marks devrimden sonra burjuvazinin geri dönebileceğini düşünmemiş, en azından önemsememişti. Bu ihtimali problem haline getirip işi çığırından
Halil Berktay Serbestiyet’te sormuş: “Peki ya bugün? İsrail’in politikalarına karşı olmak ile Yahudi düşmanlığını ayırdedebiliyor mu bu memleket?” Cevabını vereyim, evet, ayırdedebiliyor. Nereden biliyorum? Beş yıl önce İzmir’de, Harvard’ın Implicit Association Test’inden (IAT) ilhamla geliştirdiğim bir testi, rastgele seçilmiş çok sayıda İzmirliye tatbik ettim, oradan biliyorum. Önce IAT nedir, nasıl çalışır hakkında bilgi vermekte fayda
Güneş, çevresinde dönen bütün gezegenlerden olağanüstü büyüktür. Dolayısıyla biz, Satürn’ün dünyaya uyguladığı çekim kuvvetini ihmal ederek dünyanın yörüngesi hakkında tahminlerde bulunabiliriz ve tahminlerimiz iş görecek kadar hassas olur. Tahminlerimizin pek hassas olması, Satürn’ün dünyaya, dünyanın Satürn’e kuvvet uygulamadığı manasına gelmez. Uygularlar. E o vakit Satürn’ün uyguladığı kuvveti de hesaba katsak? Katamayız. Matematiğimiz müsait değil. İki