Tanıdığım tiyatrocuların çoğu, tam birer sokak çocuğu. Tiyatro bu, adı üstünde, iki kalas bir heves. Tiyatrocular, tiyatroyu andıran, öngörülebilir, yukarıdan aşağıya tasarlanmış bir dünyada mutlu olabilecek insanlar değil. Hayatı tiyatrolaştırma iddiaları olduğunu zannetmiyorum. Yine de, konuşmaya başladığınızda, eğer ortada bir yönetmen yoksa düzenin de zuhur etmeyeceğini varsayarak konuştuklarını görüyorsunuz. Çok farklı nesillerden, çok tiyatrocu tanıyorum.
Son üç büyük şampiyonanın şampiyonu, Dünya Kupasının en pahalı kadrosuna sahip İspanya, ilk iki maçın sonunda, daha grup maçları bitmeden, turnuvaya veda etti. İspanya’nın başına geleni büyük bir sürpriz olarak nitelemeyen yok gibi. Haklılar mı? Haklılar. Mesele şu: Hemen her büyük futbol turnuvasında, her ligin her sezonunda benzer sürprizler yaşanıyor. Futbolda en büyük sürpriz, herhangi
Kılıçdaroğlu “gak” dese bir hafta cevap veren, Bahçeli “guk” dese günlerce susmayan Erdoğan, iki genel başkanın İhsanoğlu’nu aday göstermesinin ardından iki gün boyunca, sanki hiçbir şey olmamış gibi sustu. Memlekette yaprak kımıldasa kendisine yönelik bir komplo arayan Erdoğan, iki muhalefet partisi bir Cumhurbaşkanı adayı çıkardı, sanki olup bitenler Mars’ta vuku bulmuş gibi sessiz. Mısır’da olup
Üniversitede başka bir bölümden aldığım Termodinamik dersinin ilk saatinde, amfinin en arka sırasında Gırgır okurken, bir espriye sesli gülmekten kendimi alamadım. Dersin hocası, yanlış hatırlamıyorsam Ediz Paykoç adında bir hocaydı. Tahtaya bir şeyler yazıyordu, şaşkınlıkla dönüp baktı. Utandım. Gırgır’ı topladım ve amfiden çıktım. Bir daha da hiçbir Termodinamik dersine girmedim. İlk ara sınava girdim. İlk
Siyaset sadece seçim kazanmak için yapılmaz. Ya ne için yapılır? Bugün bu konudaki derin fikirlerimi ifşa edecektim. Lakin bir gün bekleyebilir. Demiştim ki, İhsanoğlu ve onu aday gösterenler, Sertergilleri ikna etmek için, en azından onların gönlünü almak için çabalayacaklar, yapmamalılar. Ama anladığım kadarıyla yapıyorlar. Galiba daha ilk twitlerle bu beyhude işe başladılar. Aslını ararsanız —ki
İki ay kadar önce İhsanoğlu isminin zikredildiğini ilk işittiğimde, “zannetmem” demiştim. Yanıldım. Kılıçdaroğlu’nun götürdüğü bir isme Bahçeli’nin “uygundur” demesinin “olmayacak iş” olduğunu düşünüyordum. Yanıldım. Haziran sonundan önce aday açıklanabileceğine ihtimal vermiyordum. Yanıldım. Aşağıdaki uzun bir tahlil olacak. Yanıldığım hususları bilerek karar verin okuyup okumayacağınıza diye belirteyim dedim. *** Tahminlerimin hepsi, başta Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olmak
Erdoğan, İhsanoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Musul filan gibi fani mevzularla oyalanırken, dünyanın mühim işlerini, mesela Dünya Kupasını ihmal etmeyelim. Beklenmeyecek kadar gollü geçen, hiçbiri berabere bitmeyen ilk 12 maçta gördük ki, ya Brezilya’da güzel kadın yok (pek muhtemel görünmüyor) veya yayıncı kuruluş tribünlerdeki güzel kadınları seçebilecek merak ve heyecana sahip değil (muhtemel görünüyor, keşke Digitürk’ün ekibiyle
Platon’un diyalektiğinde, Sokrates birileriyle karşı karşıya gelir. Sokrates sorar, karşısındaki cevap verir. Netice, kaçınılmaz olarak, esas oğlanın, yani her şeyin doğrusunu bilen Sokrates’in çürütülemeyeceği bir noktaya evrilir. Doğru bulunur. Herkes felaha erer. Artık yapılması gereken biricik şey kalmıştır. Tabiatın bağrına kazınmış ama her nasılsa biçare gözlerden saklanmış ve fakat Sokrates’in keskin gözlerinden kaçamayan hakikati hep
Musul’da neler oluyor, bilmiyorum. Ama işin nereye doğru gideceğini az çok kestirmek o kadar da imkânsız değil. Önce biraz tarih. 1970’lerde Türkiye’de, Türkiye’nin dünya üzerinde hak ettiği saygıyı göremediğini hisseden, bunu içine sindiremeyen, bu itilmişliği içine sindirmiş ebeveynlerinin pasifizmine içte içe hınç duyan akranlarım, memleketin kaderine başkaldırmışlardı. Bir bölümü kendilerinin Marksist olduğunu düşünüyorlardı ama hepsi
Olamaz ya, garson olsa üç servisin ikisini müşterilerin üzerine dökecek. Kazara müşterinin üzerine dökmediği yemeği müşteri beğenirse, yemeğin lezzeti, hatta lokantanın yıllar boyunca oluşmuş şanı onun marifeti. Ama müşterilerin üzerine döktüğü yemeklerden, başta müşteriler olmak üzere aşçılar, lokantanın masalarını yapanlar, binanın mimarı, Kılıçdaroğlu, CNN (bir de Geziciler) suçlu. Kusura bakmasınlar, beyefendinin sabrını da test etmesinler,