Kategori: Yazılar

Ortadoğulu Olmak

90’ların sonunda din, neredeyse bütün dünyada, yeniden itibar kazanmaya başlamış, Fransa gibi en beklenmeyecek yerlerde bile politikaya dönmüştü. Bizim kadın eli sıkmayan kaymakamları derstest etme perdelerinin arkasında hazineyi soymak gibi mühim işlerimiz olduğundan pek katılmadık ama başkaları meseleyi ciddi ciddi tartışmayı tercih ettiler. François Mitterand’ın danışmanlarından Régis Debray, bu hususlarda yazdığı ve bence pek de

Ben Olmasam…

Kobani bahanesiyle tırmanan gerginliği Davutoğlu yönetememiş de, Erdoğan bu yüzden müdahale etmek zorunda kalmış. Bazıları tabloyu böyle görüyor. Size de böyle mi görünüyor? Erdoğan muhtemelen, Davutoğlu’nun performansından memnun değildir. Yani sorsanız, “beceremedi” diyecektir. Diplomatik davranıp dile getirmese bile, muhtemelen öyle düşünüyordur —daha doğusu hissediyordur. Mesele şu ki, Davutoğlu yerine kim olsaydı, o da hangi performansı

Marifet

Önceki gün anlatmaya çalıştığım şey için, hasta yakınları ile bir doktor arasında muhayyel bir diyalog inşa etmiştim. Ama Fatih Terim’in Letonya’daki basın toplantısındaki gerçek diyalog, benim hayal edebileceklerimden çok daha güzel. Yeri geldiğinde —hatta hiç yeri yokken yeriymiş gibi yaparak— gazetecilere gazetecilik öğretmekten hiç imtina etmeyen Terim, bir gazetecinin duran toplara çalışılıp çalışılmadığını sorması üzerine

Esneklik

“Okulu abartıyoruz, kendisinden beklenen şeyleri yapamaz” dedim ama… İttihatçılar okumuş çocuklardı. Okulda onlara, besbelli, bir yığın şey öğretilmişti. Her biri başka şeyler öğrenmiş olabilirler ama hepsinin öğrendiği ortak bir şey vardı: Âlemin nasıl bir şey olduğu. Şöyle akıllıca müdahale ediliverirse her şeyin yoluna sokulabileceğini, muhakkak okulda öğrenmiş olmalılar. Herhalde okullarda öyle bir müfredat yoktu ama

Pozisyon Bilgisi

Oyuncularımız abarttığımız kadar yetenekli değilmiş ama Çek oyunculardan daha yeteneksiz de değilmiş. Yine de maçın sonu gelmeden neden havlu atmışız? Çünkü oyuncularımızın pozisyon bilgisi eksikmiş. Pozisyon bilgisi? Eğer bir fabrikada işçiyseniz, pozisyonunuz zaten, siz daha işe alınmadan tayin edilmiş olur. Ama fabrika dışında hal böyle değil. Fabrika dışında hiçbir yerde değil. Siyaseti fabrika gibi, önceden

Hasta Öldü

—      Doktor bey, “hayati risk yok” demiştiniz ama hastamızı kaybettik. Ne iş? —      Gereken bütün tahlilleri yaptırdık. Hastanemizin tanı merkezi Türkiye’nin en iyisidir. —      İyi de, hastamızı kaybettik… —      Biyopsi sonuçları da temiz çıktı. Çok sevindirici bir şeydi. Yoksa maazallah… —      Hasta öldü doktor bey, daha ne olabilirdi ki? —      Operasyon öncesinde her şey kontrol

Eğitim İçin

Mecburi din dersine karşıyım. Ortaöğretimde kız öğrencilerin başlarının örtülmesine karşıyım. Karma öğretim bence olmazsa olmaz. Bunlara mukabil, anadilde eğitimin yanındayım. Yükseköğretimde bile yabancı dilde eğitime karşıyım. Köy Enstitülerine de, Köy Enstitüleri nostaljisine de karşıyım. Yukarıdaki satırlardan sonra hala sigortaları atmamış olanlar varsa, onlarla serinkanlı bir biçimde eğitim konuşmaya çalışalım. Başlamadan önce, yukarıdaki tutumlarımın hepsinin tartışmaya

Gaz

1980’lerde, yanlış hatırlamıyorsam Yalçın Doğan, köşesinde bir fıkra anlatmıştı. Şöyle bir şeydi ve bence bütün bir dönemi özetliyordu: Adam balık almış eve gelmiş. Eşine “şu balığı pişir de yiyelim” demiş. Sonra eşinin balığı nasıl pişireceğini merak etmiş. “Ne bileyim,” demiş eşi, “buğulama yaparım diye düşünmüştüm.” Adam balığı buğulama yapılmış olarak düşünmüş, içine sinmemiş. Mahallenin restoranına

Öbürsüleştirmek

Türkiye’nin acil meseleleri var ama hanidir aklımdaydı, Yiğit Özgür’ün geçen haftaki karikatürlerinden birini konuşmak daha manalı. Karikatürde küçük bir çocuk bir gencin elinden tutuyor. Kıllanan adam kılıklı babası da koltuğunda oturuyor. Konuşma balonları, sırasıyla, şöyle: Çocuk: Yatacak yeri yokmuş, bizde kalsın mı? Lütfeeen… Baba: Entel lan bu, al götür, halıyı malıyı irdelemesin… Genç: Beni ötekileştiriyorsunuz…

Acayip Günler

Rivayete göre, Çinliler birine beddua edecekleri zaman, “acayip günlerde yaşayasın” derlermiş. Kastettikleri şimdiki zamanlar gibi zamanlar mı, bilemem ama tuhaf bir dönemde yaşıyoruz. Bir yandan bakınca, gençlerin hiçbiri orkestrada ikinci keman olmaya bile razı değil. Hepsi virtüöz olmaya hevesli. Hevesli demek bile kesmez, her biri kendisini virtüöz görüyor. Ama birkaç cümle sonrasında ortaya çıkıyor ki,